Gün geçtikçe dünya nüfusu yaşlanıyor ve şişmanlıyor. Her gün bu konu konusunda yeni araştırmalar yapılıyor.
Şişmanlık neden bu kadar sık görülmeye başlandı? Neden her geçen gün insanoğlu daha fazla genişliyor? Şişmanladıkça bir hayli metabolik ve yapısal hastalık; başta şeker, tansiyon, kalp, kanserler, eklem hastalıkları, damar hastalıkları ortaya çıkıyor ve bu vaziyet insanoğlunun hayat kalitesini çok kötü etkiliyor.
Şu anda bilim dünyası acaba nerede hatalar yapılıyor diye araştırmalar yapıyor. Harbiden bir hayli diyet miti belki de hayat tarzı haline getirildiği için bu konuda salt muvaffakiyet sağlanamıyor. İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Ayça Kaya değişen diyet kaidelerini anlatıyor:
1) DAHA ÖNCEKİ DİYET KAİDEYİ; KALORİLERİ SAY, YENİ DİYET KAİDEYİ PROTEİN, YAĞ VE KARBONHİDRATI SAY:
Eskiden yiyeceklerin enerji değeri bilinirse ve ona göre kişi günlük alması gereken kaloriyi hesaplayarak yerse, zayıflamak çok kolay diye düşünülüyordu. Bu konu insanları önce çok mutlu etti. Çünkü şöyle düşünüldü, örneğin, günde 1200 kalori alırsam zayıflarım ve ben fındığı çok seviyorum, o zaman insanlar 1200 kaloriye tekabul edecek fındığı hesapladılar ve başka hiçbir şey yemeden sadece fındık yiyerek kilo verdiler. Bir başkası baklavayı çok seviyordu sadece baklavanın kalorisini hesaplayarak baklava yedi ve kilo verdi. Ancak bu tür beslenme her ne kadar kilo verdiyordu ise de bir müddet sonra tek yönlü beslenmeye bağlı beslenme yetersizlikleri ortaya çıkmaya başladı. İnsanlar saçlarının döküldüğünden, tırnaklarının kırıldığından, kalp çarpıntılarından yakınmaya başladılar.
Günümüzde tek yönlü beslenme asla önerilmiyor. İnsan vücudunun bütün besin gruplarına ihtiyacı olduğu biliniyor. Bu nedenle karbonhidrat, protein ve yağ besin gurupları hastaya öğretilerek günlük metabolizmasına göre ne kadar yiyeceği planlanıyor. Hasta bütün besin guruplarını yediği için vücutta herhangi bir hastalığa neden olmuyor.
2) ESKİ DİYET KURALI: TATLANDIRICILAR KİLO VERMEYE YARDIMCIDIR, YENİ DİYET KURALI: TATLANDIRICI İÇEREN YİYECEK VE İÇECEKLER KİLO ALMAYA NEDEN OLABİLİYOR.
Soframızda kullandığımız şekerin ne kadar yüksek kalorisi olduğunu öğrendiğimizde, biz bilim adamlarının gözleri fal taşı gibi açıldı ve günümüzde şişmanlığın bu kadar yaygınlaşmasının en büyük nedeni olarak bu şekeri gördük. Ama şeker hayatımızda o kadar büyük bir yer açmıştı ki kendine, ondan vazgeçebilmek mümkün değildi. O zaman denildi ki, biz bu şekerden vazgeçelim ama şeker yerine tadı şeker gibi olan ama kalorisi yani enerji değeri hiç olmayan bir yiyecek olsun, böyle bir yiyecek bulalım dendi ve bu konuda yapılan araştırmalarla birlikte tatlandırıcılar geliştirildi. Evet tadı şekere benziyordu ve enerji değeri nerede ise sıfırdı. Böylelikle tatlandırıcılar hayatımıza girdi. Çocuk şuruplarından tutunda, keklerin, kurabiyelerin, bir hayli içeceğin içine girdi. Tatlandırıcı ile yapılmış bu tür yiyecek ve içecekler yıllarca rejim listelerinin baş tacı oldu.
Ancak son senelerde yapılan kimi araştırmalarda bu tatlandırıcıları çok fazla kullanmanın başta mesane tümörü olmak üzere bir hayli kanser şeklini artırdığı gösterildi. Yıllardır kilo vermeye katkısının çok fazla olduğu söylenilen bu tatlandırıcıların tam aksine kilo almaya kapı aralayabileceği konusunda de kimi araştırma neticeleri yakınlarda yayınlandı. Tatlandırıcıların bağırsaklardaki glikoz sensörlerini uyardığı ve vücuda giren şekerin daha fazla depo edilmesine kapı araladığı düşünülüyor. Ayrı olarak tatlandırıcılar daha ivedi acıkmaya ve bir sonraki öğünde daha fazla yeme ihtiyacına kapı aralayabiliyor.
3) DAHA ÖNCEKİ DİYET KAİDEYİ: DİYETTE EKMEK YEMEYİN, YENİ DİYET KAİDEYİ: EKMEK EN İYİ TEMEL BESİN MADDELERİNDEN BİRİDİR:
Senelerden beri bir hayli insan rejime başladığında, ilk yaptıkları şey ekmeği kesmek oluyordu. Yemeğin yanında ekmek yenmediğinde, vücut enerji kaynağı olarak daha çok ekmeğin içindeki glikozu kullandığı için ve bu eksik alındığı için karbonhidrat eksikliğini kişi, aşerme tarzında diğer karbonhidrat oranı yüksek yiyeceklere karşı, karşı koyulamaz bir yeme atağı geçirebiliyordu. Öreğin diyete başlıyordu hiç ekmek yemiyordu. Diyetin 5. gün kendisini 1 tencere makarna veya 1 kilo baklava yerken bulabiliyordu. Bir sefer böyle bir yeme atağı geçirdiği zaman işin ucunu bırakıyordu ve iki kat geri kilo alıyordu.
Artık en temel besin maddemiz olan ekmekten korkmuyoruz. Bilhassa pilav, makarna, börek, tatlılar gibi yiyecekler yerine ana yemeğin yanına alınan bir-iki dilim ekmek hem kişiyi daha çok doyuruyor hem de vücudun temel yakıtından yoksun kalınmadığı için sonrasında yaşanılan yeme atakları daha az görülüyor. Ekmek pilav ve makarna ile mukayese ettiğinde yağ içermediği için daha düşük bir kaloriye sahip. Ekmek yerken porsiyon kontrolü yapmak daha kolay ve ekmek kişiyi daha uzun müddet tok tutuyor.
4) DAHA ÖNCEKİ DİYET KAİDEYİ: 6 ÖĞÜN YEMEK, YENİ DİYET KAİDEYİ: ACIKTIĞINDA YEMEK, OLASIYSA GÜNDE 2 ÖĞÜN YEMEK:
Az az sık sık yendiğinde, vücuda daimi şeker girişi olduğu için bu vaziyet pankreastan daimi insülin salınımına kapı aralıyor. İnsülin anabolizan başka bir deyişle yağ depolayıcı bir hormondur. İnsülinin bu şekilde yüksek olması kişinin daha ivedi acıkmasına kapı aralıyor. Yenilen yiyeceğin içindeki şeker daha ivedi yağ dokusuna depolanıyor. Bu arada kişi metabolizmam çalışsın diye sık sık yemem gerekiyor düşüncesinde olduğundan daha o öğünü yerken bir sonraki öğünün hayalini kuruyor ve ister istemez daha çok yemek düşünmeye başlıyor. Bu vaziyette kişinin iştahı açılıyor ve bir sonraki öğünü daha çok yemeye başlıyor.
Oysa yemek fizyolojik bir ihtiyaçtır. Nasıl ki, uykumuz geldiğinde uyuyoruz, tuvalet ihtiyacımız geldiğinde tuvalete gidiyoruz, üşüdüğümüzde daha kalın giyiniyoruz, yemeyi de acıktığımızda yememiz gerekiyor. Burada dikkat edilmesi gereken en ehemmiyetli nokta, açlığı çok ertelememek. Şayet açlığımızı çok ertelersek bir sonraki öğünü çok fazla yeriz. Son yapılan araştırmalarda günde iki öğün yemenin insan vücudu için daha uygun olduğu düşünülüyor.
Daha önceki çağlarda elektrik olmadığı için insanın da kendini gün ışığına göre programladığını biliyoruz, sabahın ilk işikları ile güne başlanıyordu ve güneş battığında gün bitiyordu. Durum böyle olunca akşam yemeği saatleri uzamıyordu. Vücudun gece ve gündüz hormonları dengeli bir şekilde çalışıyordu. Aynı zamanda hareketlilik de olduğu için o dönemlerde kilo problemi ile karşılaşmıyorduk. O dönemlerde sabah yemekleri saat 9-10 gibi akşam yemekleri de 16-18 arasında yeniyordu. Günümüzde ise uzun çalışma saatleri nedeni ile bu yeme düzenini oturtamaz isek, günde en fazla dört öğünle kendimizi sınırlamamız gerekiyor. Özellikle de ikindi ve akşam yemeğinin yeri de değişebilir. Yani ikindiyi ana öğün gibi yapıp akşam yemeğini ara öğün kıvamında tutabilmek en iyi beslenme biçimi olabilecektir.
5) ESKİ DİYET KURALI; HAVUÇ, PATATES, MISIR YENMEZ, YENİ DİYET KURALI; ŞEKER ORANI DÜŞÜRÜLEREK HAVUÇ, PATATES, MISIR YENEBİLİR:
Eskiden şeker oranı yüksek yiyecekler diyetlerde asla önerilmezdi. Yıllarca insanlar havuca, patatese düşman oldular. Günlük yaşamlarından bu yiyecekleri tamamen çıkardılar. Oysaki vitamin, mineral deposu olan bu yiyeceklerden çok korkmamak gerekiyor. Bir havuç nerede ise bir insanın bir günlük A vitamini ihtiyacını karşılıyor.
Son senelerde yapılan bir hayli çalışmada şeker oranı yüksek olan bir takım besin gurupları proteinle beraber tüketildiğinde kişiyi daha tok tutabileceği gösterildi. Patates, havuç, mısır gibi yiyecekler yoğurt veya ayranla beraber tüketildiğinde kan şekerini çok hızlı yükseltip kişiyi daha ivedi acıktırmıyorlar. O nedenle glisemik indeksi yüksek olan yiyecekler artık yoğurtla beraber teklifliyor.
6) DAHA ÖNCEKİ DİYET KAİDEYİ: DİYETTEYKEN AZ YAĞLI YOĞURT, AZ YAĞLI SÜT, AZ YAĞLI PEYNİR YİYİN, YENİ DİYET KAİDEYİ: NATÜREL YAĞLARDAN DEĞİL, YAĞ İLAVE EDEREK YAPILMIŞ YİYECEKLERDEN UZAK DURUN:
Diyet denince önceden insanların aklına hemen markete gidilerek her türlü ürünün az yağlı alınması düşünülürdü. İnsanlar bilhassa sütü, yoğurdu ve peyniri az yağlı satın alırdı. Kendi hayatlarında bilmeden yedikleri saklı yağı yüksek yiyecekleri farkında olmadan yemeye devam ederlerdi. Mesela bir alışveriş merkezinde ızgara köfte ile light ayran içen isanlar görürdük. Köfte ızgara olduğu için az yağlı sanılır, oysa kıymadan yapılan etler köfte, adana, döner gibi her ne kadar ızgara da yapılmış olsalar, içine genelde kuyruk yağı katılarak yapıldığı için yağ oranı çok yüksektir. Pastane poğaçası satın aldığınızda ununa yağ katıldığı için kalorisi çok yüksektir.sO nedenle tabii olarak muhtevanında yağ olan süt, yoğurt gibi yiyecekleri light olarak değil, günlük olarak tüketilmesi öneriliyor. Bununla beraber insanların kendi elleri ile içine yağ ilave ettikleri yiyeceklere karşı dikkatli olmaları gerekiyor.
7) DAHA ÖNCEKİ DİYET KAİDEYİ: ZAYIFLAMAK İÇİN DİYET YAPIN; YENİ ZAYIFLAMA KAİDEYİ KATİYEN DİYET YAPMAYIN:
Önceden zayıflama denince insanlar mucize diyetlerin peşine düşerlerdi. Özel olarak hazırlanmış diyet listelerine göre yerlerdi. Bu vaziyette hayatlarını hep ikiye ayırırlardı ya diyet yaparlardı veyahut yapmazlardı. Diyet yaptıkları dönemde herkesle beraber sofraya oturmazlardı. Kendileri için özel yemek yaparlardı. Vaziyet böyle olunca da kısa vadede kilo da verseler normal yeme yapılarına döndüklerinde iki kat geri kilo alırlardı.
Yeni zayıflama yöntemlerine baktığımızda ise artık diyetler önerilmiyor. İlk olarak kişinin kilo almasının nedenleri araştırılıyor ve kişiye ömür boyu sürdürebileceği sıhhatli yeme alışkanlıkları kazandırılıyor. Böylelikle kişinin kalıcı zayıflaması sağlanıyor.
Kilo vermenize neler engel oluyor?
0 yorum: